Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Tag: Allah’tan ümit kesmemek

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?

Dünya imtihan dünyasıdır. Dolayısıyla şartları biz değil; bizleri de yaratan Allah Teâlâ belirlemektedir. Rızkı veren Allah olduğu gibi çocuk veren de Allah’tır. Allah kiminin önüne geniş imkânlar açarken, kimini zorluklarla karşı karşıya koyar. Kimine çocuk verirken kimini de çocuksuz bırakır. Tüm bunlar O’nun emri ile meydana gelmektedir. Allah şöyle buyurmaktadır:

“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Verdiği emre göre yaratır. Kız olmasını emrettiğine kız, erkek olmasını emrettiğine erkek çocuklar bahşeder.

Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Kısır olmasını emrettiğini de kısır kılar. Bilen ve ölçüyü koyan odur.” (Şûra, 42/49-50)

Demek ki o, sizinle ilgili ölçüyü böyle koymuştur. İsteseniz de istemeseniz de bu ölçü uygulanır. Ona isteyerek boyun eğerseniz hem huzurlu olursunuz hem de Allah katında değeriniz olur.

Allah’ın sizin için nihai olarak hangi ölçüyü koyduğunu bilemeyeceğimiz için gayretlerinize devam edebilirsiniz. Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ bize öyle iki olay anlatmaktadır ki bu O’ndan asla ümit kesilmemesi gerektiğini göstermektedir. Bu olayların neler olduğunu bizzat kendiniz okumanız için sadece ayet numaralarını vermekle yetiniyoruz: Al-i İmran 3/38-41, Meryem 19/1-11; Hûd 11/69-73, Hicr 15/51-56.

İnsan niçin günah işler? Her günahın tevbesi olur mu?

İnsanda “huysuzluk” vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İnsan gerçekten pek huysuz yaratılmıştır. Başına bir fenalık gelince feryat eder, imkân verildiğinde de pinti kesilir.” (Meâric, 70/19-21)

İnsanda “nankörlük” vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İnsan, başı sıkışınca yan üstü veya oturarak ya da ayaktayken bize yalvarıp durur.  Sıkıntısını giderdiğimizde de sanki sıkışıp da hiç yardım istememiş gibi geçer gider. Aşırılık edenlere, yaptıkları şey böylece güzel gösterilmiştir.” (Yunus, 10/12)

İnsanda “cimrilik” de vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Mallarınız ve evlatlarınız sadece sınanmanız içindir. Allah’a gelince, büyük ödül, onun yanındadır.

Onun için gücünüzün yettiği kadar Allah’tan sakının. Dinleyin; itaat edin, infak edin ve kendiniz için hayır yapın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa onlar umduklarını bulurlar.

Allah’a güzel bir ödünç verirseniz o, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar, Allah iyiliği karşılıksız bırakmaz ve yumuşak davranır.” (Teğabun, 64/15-16-17)

Bütün bu özellikler, insanın kusurlu davranmasına sebep olur. Ama insan, neyi doğru neyi yanlış yaptığını tespit edecek güçtedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“(Nefse) isyankâr­lı­ğını ve takvasını ilham ede­nin hakkı için, onu arındıran gerçekten um­du­ğuna kavuşmuş, kirle­tip karartan da her şeyini kaybetmiş olur.” (Şems, 91/8-10)

İyilik yapan, o iyiliğin neşesini içinde duyar, kötülük yapan da vicdan azabı çeker. Bu, Allah’ın büyük bir ikramıdır. Bu sayede kişi, hatadan dönme ve tevbe etme ihtiyacı duyar. Günah ne kadar ağır olursa olsun, tevbe kapısı daima açıktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“De ki: Ey aşırı gidip kendilerini tüketen kullarım! Allah’ın ikramından umudunuzu kesmeyin. Çünkü Allah günahların hepsini bağışlar. O, bağışlayıcıdır, ikramı boldur.

Rabbinize yönelin de size azap gelmeden önce ona teslim olun; yoksa yardım görmezsiniz.

Rabbinizden size indirilenlerin en güzeline, Kuran’a uyun. Sonra o azap size, beklemediğiniz bir anda gelir de hiç anlayamazsınız.” (Zümer, 39/53-55)

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah size açık açık anlatmak, sizden öncekilerin uygulamalarını göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister. Allah bilir, doğru karar verir.

Allah ister ki, sizin tevbelerinizi kabul etsin; arzularının peşine takılanların isteği ise sizin iyice onlara yönelmenizdir.

Allah sizi rahatlatmak ister. İnsanoğlu zaten zayıf yaratılmıştır.” (Nisa, 4/26-28)

Kişi, tevbe etmeden ölmüş olsa, bu durumda Allah’ın bağışlamayacağı tek günah şirk günahıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah şirki bağışla­maz, onun dışında kalanı dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa, 4/48)

Şirk, ortak etmek demektir. Allah’a şirk, ona ait özelliklerden birini veya bir kaçını başka bir varlıkta da görmektir. Bu varlık kimi zaman kişinin kendi arzuları olur. Ama çoğunlukla bunlar, Allah’a yakın sayılan büyükler ve ruhanilerdir. Din büyükleri ve ruhaniler, yarı insan yarı tanrı sayılarak Allah ile insan arasında arabuluculuk konumuna getirilirler. Onları din adamları temsil eder. Allah’ın ortağı ile ilişkide olmak, Allah ile ilişkide olmak sayılacağından din adamları bu yolla büyük bir din sömürüsü yaparlar. Her namazda okunan Fatiha suresinde “Allahım! Yalnız sana kul olur, yalnız senden yardım dileriz” ayetleri yer alır. Bu ayetlerin gereğini yapan Müslümanlar, şirkten ve sömürüden uzak bir dini hayat sürerler.

Sonuç olarak insan, bilerek veya bilmeyerek her türlü günah ve kusur işleyebilir. Ne zaman günahtan dönmek isterse tevbe kapılarının açık olduğunu bilmeli ve asla umutsuzluğa kapılmamalıdır.

Benzer bir görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/insan-sonunu-bile-bile-nicin-gunah-isliyor.html