Blog
Sorunuzun birinci bölümünün cevabı aşağıdaki linkte bulunmaktadır:
İkinci bölümüne gelince: Kur’an’da (Nisâ, 4/12) eşlerin (karı-kocanın) hissesi, ölenin çocuklarının bulunup bulunmamasına göre değişebilmekte, çocuklar haricinde hiçbir mirasçı karı-kocanın terekeden alacağı hisseleri değiştirememektedir. Bu, karı-kocanın terekeden öncelikle hisselerini alacakları, diğer akrabaların ise kalanı paylaşacakları şeklinde anlaşılmaktadır. Karı-kocanın birbirlerine mirasçılıklarının sebebi evliliktir. Diğer hısımların mirasçılık sebebi ise akrabalıktır.
Nisâ, 4/33’te mirasçılıkları ayrıca belirtilen, akit yapanlar “eşlerdir. “Onlara paylarını verin” diye emredildiği için onların öncelikleri vardır.
Tecavüzcüye verilecek cezayı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/tecavuz-eden-kimseye-nasil-bir-ceza-verilir.html
Tecavüze uğrayan bir kızın/kadının ise hiçbir sorumluluğu, günahı yoktur. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara, 2/286)
Bu durumda olan kız, elinden geldiği kadar ibadetlerini yaşamalı ve vakti geldiğinde evlenmelidir. Evlenirken de tecavüze uğradığını söylemesi gerekmez. Çünkü dinimize göre kocası dahi olsa hiç kimse ona neden bakire olmadığını soramaz.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadin-bakire-degilse-kocasi-bunun-sebebini-soramaz-mi.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinimizde-bekaretin-onemi-nedir.html
Dünya imtihan dünyasıdır. Dolayısıyla şartları biz değil; bizleri de yaratan Allah Teâlâ belirlemektedir. Rızkı veren Allah olduğu gibi çocuk veren de Allah’tır. Allah kiminin önüne geniş imkânlar açarken, kimini zorluklarla karşı karşıya koyar. Kimine çocuk verirken kimini de çocuksuz bırakır. Tüm bunlar O’nun emri ile meydana gelmektedir. Allah şöyle buyurmaktadır:
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Verdiği emre göre yaratır. Kız olmasını emrettiğine kız, erkek olmasını emrettiğine erkek çocuklar bahşeder.
Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Kısır olmasını emrettiğini de kısır kılar. Bilen ve ölçüyü koyan odur.” (Şûra, 42/49-50)
Demek ki o, sizinle ilgili ölçüyü böyle koymuştur. İsteseniz de istemeseniz de bu ölçü uygulanır. Ona isteyerek boyun eğerseniz hem huzurlu olursunuz hem de Allah katında değeriniz olur.
Allah’ın sizin için nihai olarak hangi ölçüyü koyduğunu bilemeyeceğimiz için gayretlerinize devam edebilirsiniz. Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ bize öyle iki olay anlatmaktadır ki bu O’ndan asla ümit kesilmemesi gerektiğini göstermektedir. Bu olayların neler olduğunu bizzat kendiniz okumanız için sadece ayet numaralarını vermekle yetiniyoruz: Al-i İmran 3/38-41, Meryem 19/1-11; Hûd 11/69-73, Hicr 15/51-56.
Düğünler örf ve âdetlere göre yapılır. Gelinlik giymek de artık âdet haline gelmiştir. Tesettüre uygun olması kaydıyla, kadınların gelinlik giymesinde bir sakınca yoktur. Gelinliğin köken olarak batıdan geliyor olması, kötü olmasını gerektirmez.
Müslüman hanımların örtünmeleri hakkında bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/bir-kadinin-ortmesi-gereken-bolgeleri-nereleridir.html
“Hz. Peygamber’den haccın önemi, menâsiki hakkında çok sayıda hadis nakledilmiştir. Ancak, malî gücü olan yaşlı veya hastalara haccın farz olduğu, kendileri yapamıyorsa masrafını karşılamak suretiyle başkasına hac yaptırmaları gerektiğine ilişkin sahih hadis yoktur. Bir konuda ayet ve onu açıklayan sahih hadis yok ise, yorumlardan hareketle farz hükmüne varılamaz. Çünkü yerine getirilmesi katî’ bir delil ile talep edilen şeye farz denir.
Hanefî, Şafiî, Şiî, Zahirî ve Zeydî mezhebi mensupları, çoğunlukla malî gücü dikkate alarak, hastalık ve yaşlılık nedeniyle bizzat hac yapmaktan aciz olan kişiye, vekil aracılığıyla hac yaptırmasının farz olduğu neticesine varmışlardır. Malikî fukahasının çoğunluğu gibi, sağlığı esas alanlar ise, malî gücü olsa dahi, hastalık veya yaşlılık sorunu bulunan kişiye haccın farz olmadığı görüşündedirler.
Ebû Hanife, Serahsî ve İbnu’l-Hümâm gibi bir kısım fukaha ise, malî güçle sağlığı birlikte ele almış ve bu iki unsurdan birini taşımayan kişilere haccın farz olmadığını ileri sürmüşlerdir.
İmam Muhammed, vekâletle yapılan hacda, haccın bizzat hac yapan (vekil) için geçerli olduğunu, adına hac yaptıranın ise böyle bir ibadete vesile olduğu, parasını bu yolda harcadığı için hac sevabı almış olacağı kanaatindedir.
Adına hac yapılmasını vasiyet ederek ölen hac borçlusu adına varislerinin, onun malından hac yaptırmalarının vacip olduğu konusunda fukaha ittifak etmiştir.
Sağlık ve diğer şartlar mevcut iken kendisine hac farz olup da zamanında eda etmeyen ve daha sonra aciz duruma düşen kişinin, kendi adına başkasını vekil göndermekle bu sorumluluktan kurtulamayacağı, dolayısıyla zimmetinde kesinleşmiş olan hac borcundan dolayı Yüce Allah’tan af dilemesi gerektiği, varsa, hac masraflarını karşılayacak miktardaki malını sadaka olarak dağıtmasının, adına hac yaptırılmasını vasiyet etmesinden daha doğru bir davranış olacağı kanaatindeyiz.”
Başkasının yerine hac yapılıp yapılamayacağı konusunda delilleri ile birlikte geniş bilgi edinmek isteyenlerin Doç. Dr. Servet Bayındır’ın aşağıdaki linkte bulunan makalesini okumalarını tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/baskasinin-yerine-hac-yapmak.html
NOT: Bu konuyla ilgili bir dersimizi de aşağıdaki linkten izlemeniz mümkündür:
www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-muzakereleri/2010/baskasinin-yerine-hacc-yapmak.html
Bunun doğruluk payı yoktur. Mezarın başından son olarak imamın ayrılması, halk arasında “talkın” olarak da bilinen ve hiçbir dayanağı olmayan son işlemden dolayıdır.
Burada bir takım dini bilgiler, ölüye aşılanmaya çalışılır. Ama telkin, ölülere değil, dirilere ve ölmek üzere olanlara yapılır. Ebû Sa’îd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ölmek üzere olanlarınıza Lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz!” (Müslim, Cenâiz 1, 2)
Cenaze defnedildikten sonra kabri başında ne yapılması gerektiği ile alakalı olarak peygamberimizden nakledilen bir hadis şöyledir:
Ebû Amr Osman İbni Affân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ölü defnedildikten sonra kabri başında durdu ve şöyle buyurdu:
“ Kardeşinizin bağışlanmasını isteyiniz ve Allah’tan ona başarılar dileyiniz. Çünkü o şu anda sorgulanmaktadır.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz 69)