Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

“Talak ikidir” ifadesinden ne anlamalıyız?

Talak suresinin ilk ayetlerini okursanız, Allah Teâlâ o ayetlerde bir boşanmanın nasıl olacağını tarif etmektedir. O ayetlere uygun boşanma sadece bir boşanma kabul edilir. İddet içerisinde erkek karısına dönmek isterse dönebilir. Allah şöyle buyurmuştur:

“Eğer kocalar barışmak isterlerse, boşanmış oldukları kadınları almaya daha fazla hak sahibidirler.” (Bakara, 2/228)

Sizin bildiğiniz doğrudur. Bu durum iki kere tekrarlandıktan sonra eşler üçüncü kez boşanmışlarsa işte o zaman kadın bir başka erkekle evlenmeden bir daha eski kocasına helal olmaz.

“Eğer erkek kadını üçüncü defa boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz. O evlendiği erkek, o kadını boşarsa, her iki taraf da Allah’ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları taktirde, evlenmelerinde bir sakınca yoktur.” (Bakara, 2/230)

Şahitsiz boşanmalar geçerli midir?

Burada farklı içtihatlar yapılabilir. Bize göre böyle bir durumda talak meydana gelmez. İlgili ayetler şöyledir:

“Kadınlar sürelerinin sonuna geldiklerinde kadınları ya maruf ile tutun ya da maruf ile ayırın. İçinizden güvenilir iki kişiyi şahit tutun; şahitliği Allah için tam yapın. İşte bu size, sizden Allah’a ve Ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Kim Allah’tan çekinerek kendini korursa Allah bir çıkış yolu açar.

Beklemediği yerden ona rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. İşini tam yapan Allah’tır. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talak, 65/2-3)

Bu ayetlere göre şahit bulundurulması olmazsa olmaz şart gibi gözükmektedir. Çünkü talak sırasında kadının âdetli olmadığının, değilse o temizlik süresi içinde eşiyle ilişkiye girip girmediğinin itirafla veya başka bir şekilde tespiti, bir de bekleme süresinin bittiğinin tespiti gerekir. Bu tespitler ise ancak şahitlerle yapılabilir. Bu sebeple şahit bulundurulmadığı takdirde talakın meydana gelmeyeceği kanaatindeyiz.

Bu konuda ayrıntılı bilgiye aşağıdaki linkte bulunan yazımızdan ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/talak-erkegin-bosama-hakki.html

Borsada hisse senedi alımı yapmak caiz midir?

Dinen meşru kabul edilen işlerle uğraşan şirketlerin hisse senetlerini alıp satmak caizdir. Ancak günümüzde borsanın yapılanması ve işleyişi doğru esaslara göre olmadığından haksız kazanca ve sömürüye bütünüyle açıktır. Bu konuda oldukça dikkatli olmak gerekir.

Konuyla ilgili olarak sitemizde yer alan BORSA yazısını okumanızı tavsiye ederiz.

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/borsa.html

Borsa ile ilgili görüntülü cevaplarımızı aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/is-hayati/borsada-aselsan-gibi-firmalarin-hisselerini-alip-satmak-caiz-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/borsada-islem-yapmak-ve-bankadan-yatirim-fonu-almak-caiz-midir.html 

Bioenerji ile hastalıkların tedavisi mümkün müdür?

Büyü, bir olayın gerçek sebebini gizleyerek insanları etkilemek ve yanlış yönlendirmek için kullanılan yalan ve iftiralar bütünüdür. O yolla tedavî mümkün değildir. Eğer bioenerji yoluyla insanlara faydalı olunabiliyor ve bazı hastalıklar tedavî edilebiliyorsa bunun bir sakıncası olmaz. Çünkü bir şeyin helal olması esastır. Haram ve yasak olması için delil aranır, bioenerji konusunda da bir yasak yoktur.

Gayrimüslim bir ülkede rüşvet vermenin hükmü nedir?

Vize ile bir ülkeye girmiş olan kişi, onların yasalarına uymayı kabul etmiş, buna karşılık onlar da bu kişiye karşı bir takım sorumluluklar üstlenmiş olurlar. Trafik kuralları gibi hem bireyi hem de toplumu yakından ilgilendiren bir konuda kurallara aykırı davranmak bir Müslümana yakışacak davranış değildir. Bu durumda sıra ceza ödemeye gelince “tağutun bekçilerine sermaye ödememe” bahanesine sarılmak kabul edilemez. Kurallara uymak zorundasınız. Uymazsanız ceza ödemeye razı olmalısınız.

Avrupa ülkelerinin vatandaşlığına girmek küfür müdür?

Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:

“Müminler müminleri bırakıp da kâfirleri veli edinmesinler. Bunu kim yaparsa Allah’tan bir şey beklemesin, onlardan korunmak için yaparsanız o başka. Allah, sizi kendisinden sakınmanız için uyarır, dönüşünüz Allah’adır.” (Ali İmran 3/28)

Siz, müminlerin velayetini bırakarak kâfirlerin velayetine geçmiyorsunuz, ayrıca bu tavrınız sizin için bir koruma sağlamaktadır.

Allah Teala kâfirlerin veliliğini kabul etme konusuna şöyle açıklama getirmektedir.

“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever.

Allah sadece, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Onlara yakınlık gösterenler zalimlik etmiş olurlar.” (Mümtehine 60/8-9)

O ülkeler sizin dininize karışmazlar. Oralarda hâkim olan hukuk sistemi herkesin inancını yaşamasına müsaade eder. Ayetlerdeki diğer yasakları da bunlar yapmamışlardır. Dolayısıyla yukarıda belirttiğiniz iddiaların tamamı yersizdir.

Eğer bulunduğunuz ülkeler dininizi hafife alıyor ve alay konusu yapıyorlarsa, onların vatandaşlığına giremezsiniz. Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Müminler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi hafife alan ve oyun konusu yapan kimseleri ve diğer kâfirleri kendinize veliler yapmayın. İnanıyorsanız Allah’tan korkun.” (Maide 5/57)

Kedi ve köpek satışı yapmak caiz midir?

Kedi alım satımının caiz olduğuna dair dört mezhep de olumlu görüş bildirmiştir.

Fakat köpek alım satımı yasaklayan bazı hadisler bulunmaktadır. (Buhari, Buyu’, 113; Müslim, Müsakat, 39 (1567)

Bu hadislerden yola çıkan Şafii ve Hanbelî mezhepleri köpek satışını caiz görmemektedirler.

Maliki mezhebi Nesâî’de geçen bir hadise dayanarak (Nesai, Buyu’, 91) sadece av köpekleri ile bekçi köpeklerinin satılmasının caiz olduğunu söylemektedir. “Satımı caiz görülen bu köpek grubu içine günümüzde suçluların takibi, uyuşturucu maddelerinin tespiti vb. amaçlar için kullanılan iz süren köpekler de girer.” (Hüsameddin Affâne, Fıkhî ve Ahlâkî Yönleriyle İslam’da Ticaret, Terc: Servet Bayındır, Polen Yayınları, İstanbul, 2007, s: 168)

Hanefi mezhebi ise köpeğin, kendisinden faydalanılabilen bir mal olduğunu, köpek satışını yasaklayan hadisin İslam’ın ilk devirlerine ait olduğunu fakat bunun daha sonra kaldırıldığını söyleyerek her cins köpeğin satışını caiz görmektedir. (Kâsânî, el-Bedâiu’s-Sanâi’, c:5, s: 143)

Hacizli malları alıp satmak caiz midir?

İslam hukukçularının çoğunluğu borçluların mallarına haciz konup satılmasını caiz görürler. Bu şekilde satılan malı almak da helaldir. Bu hükme varırken en önem­li hukukî dayanak, Peygam­berimizin Muâz b. Cebel’in iflâsına karar ve­rerek mallarına haciz koyup sattırması ve satıştan elde edilen parayı alacaklılara dağıtmasıdır. (Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, c: 5, s: 275-276; ayrıca bkz: Müslim, Müsâkât, 18) Hz. Ömer de Üseyfi’ el-Cühenî adın­da bir kişinin mallarına haciz koyup sat­tırmış ve elde edilen paraları alacaklı­lara dağıttırmıştır. (Serahsi, el-Mebsût, c: 24, s: 164)

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ödeme gücü bu­lunan bir kimsenin borcunu ifa etmeyip geciktirmesi onun cezalandırılmasını ve kınanmasını helâl kılar.” (Buhari, İstikraz, 14)

İbrahim en-Nehai, İbn Sirin, Zeyd b. Ali, Ebu Hanife, İmam Züfer gibi âlimlere göre borçlu hacredilemez ve malı haciz konularak satılamaz. Çünkü haciz, borçlunun mallarının onun rızası olmadan satılması demektir. Mal sahibinin rızası bulunmayan akid ise sahih değildir. Bu âlimlere göre uygulanacak ceza, borçluyu borcunu ödeyinceye kadar hapsetmektir. Ebu Hanife, haciz yoluyla satışın caiz olmadığı yolundaki hükmüne varırken özellikle “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna mallarınızı batıl yollarla aranızda yemeyin.” (Nisa, 4/29) mealindeki ayetle “Müslüman kişinin malı ancak gönlünün rızası ile helal olur.” (Darekutni, III, 26) mealindeki hadisi gösterir.

Ancak Ebû Hanîfe, borçlunun malına haciz konulup cebrî ic­ra yoluyla satılmasını kural olarak caiz görmemekle birlikte bazı durumlarda borçlunun malının cebren alınarak alacak­lıya verilebileceğini kabul etmiştir. Şöyle ki: Alacağın cinsiyle borçlunun malının cin­si aynı ise, meselâ alacak altın ise borçlu­nun da altını varsa borçlunun borcu ceb­ren ödetilir. Hatta Ebû Hanîfe, para ala­caklıları için istihsânen ikinci bir çözüm şeklini de kabul etmiştir. Buna göre me­selâ borçlunun borcu altın ve malı da gümüşse hâkim borçlunun gümüşünü sata­rak altın alır ve bu altını alacaklıya verir. (Fahrettin Atar, “Haciz”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 14, s: 518-519)

Haczedilen malların satışının caiz olması, onların satın alınmasının da caiz olmasını gerektirir.

İnternette tıklama yaparak para kazanmak caiz mi?

Firmalar ziyaretçi sayıları yüksek olan internet sitelerine reklam veriyorlar. Site sahipleri bu reklamların tıklama sayısına göre o firmalardan ücret alıyor. Daha sonra site sahipleri sizlere, mail gruplarına vs. mail göndererek bu linkleri tıklamanızı, tıkladığınızda hesabınıza nakit puanlar geleceğini söylüyor, siz de tıklıyorsunuz. Böylece o firmanın reklamı çok tıklanmış gözüküyor. Site sahibi de kazandığı paradan size nakit puanlar veriyor.

Bu sistem, reklam veren firmayı aldatmaya dayalı bir sistemdir. Dolayısıyla sizin bu sistemde yer alıp bu çarka dahil olmanız caiz olmaz.

Dinimizde “ne zarara uğramak vardır ne de zarara uğratmak.” (Ahmed b. Hanbel, 1/313)

 Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

 
“Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç, batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisa, 4/29) 

Elimizdeki malı yeni fiyattan satabilir miyiz?

Bu sözün bir dayanağı yoktur. Bu, fiyatların karşılıklı rıza ile oluşmasını emreden ayete de aykırıdır. Çünkü fiyatlar arttığı halde eldeki malın eski fiyatla satılmasını istemek satıcıyı, razı olmayacağı bir satışa zorlamak olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Müminler, mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin, ama karşılıklı rıza ile yapılan bir alım satımla yiyebilirsiniz.” (Nisa 4/29)

Allah’ın Elçisi, ona dua ve selâm olsun, şöyle demiştir:

“Gönül rızası yoksa kimsenin malı kimseye helâl olmaz.” (Ahmed b. Hanbel, V/72)

İslam hukuku alışverişte kâr haddi belirlemiş midir?

İslam Hukuku alışverişte kâr haddi tespit etmemiştir. Piyasa, dış müdahalelerden uzak bir şekilde serbestçe oluşur ve mal piyasa fiyatına göre satılır. Kâr oranının çok veya az olması önemli değildir. Satıcı, malını fahiş fiyatla satamaz. Fahiş fiyat, piyasa fiyatının üstüne çıkan fiyattır. Fahiş fiyat, belli bir orana çıkınca, aldatılan taraf, satışı bozabilir. Sorunuzda geçen oranlar, Mecelle’nin 165. maddesinde belirlenmiş olan fahiş aldatma (gabn-ı fahiş) ile ilgili oranlardır. Mesela bir kişi piyasa değeri 100 lira olan bir malı 105 liraya satın alır ve sonra aldatıldığını anlarsa malı geri verip parasını alabilir. Yani bu kişinin alış-verişi bozma hakkı vardır.

Aldatılma sırf müşteri için değil, satıcı için de söz konusudur. Mesela zamanımızda sık sık fiyatlar yükselmektedir. Piyasada bir malın fiyatı yükseldiği halde bundan haberi olmadan malını piyasa fiyatının altında bir fiyatla satan bir satıcı, daha sonra aldatıldığını iddia ederse bakılır, eğer malını piyasa fiyatının %5 noksanına satmışsa yaptığı satışı bozabilir. Mecelle’ye göre ticaret mallarında %5 olan aldatılma oranı, hayvan satışlarında % 10, taşınmaz mal satışlarında da %20’dir.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/mecelle-bir-kar-haddi-tesbit-etmis-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-ebu-hanifenin-kar-haddini-sinirlamasi.html

Satın aldığımız bir malın fiyatı artarsa biz de fiyatı artırabilir miyiz?

Malı yeni oluşan fiyata göre satabilirsiniz. Malı satarken onu kaça aldığınıza bakılmaz, onun o günkü piyasa fiyatının ne olduğuna bakılır. 10 liraya aldığınız bir malın piyasadaki fiyatı 100 liraya çıkmışsa 100 liraya satarsınız. Diğer taraftan 100 liraya aldığınız bir malın fiyatı 10 liraya düşmüşse onu da 10 liradan satarsınız. Bu, alım satımın tabii kuralıdır.

Mecelle bir kâr haddi tesbit etmiş midir?

Mecelle’nin 165. maddesinde belirtilen gabn-ı fâhiş hadlerini kâr haddi ile karıştıranlara rastlanmaktadır. Bunun kâr haddi ile ilgisi yoktur. Gabn-ı fâhiş ayrı bir konudur. Bu konuyu sitemizin İSLAM İKTİSADI bölümünden okuyabilirsiniz.

İlgili madde şöyledir:

“Gabn-i fâhiş, uruzda nısf-ı uşur ve hayvanatda uşur ve akarda hums mikdarı veya daha ziyade aldanmakdır.”

İmâm Ebû Hanife kâr haddine bir sınırlama getirmiş midir?

Ebû Hanife bir kâr haddi tesbit etmemiştir. Sözü edilen husus, kâr haddi ile değil, murabahalı satışla ilgilidir. Murabahalı satış, malın alış fiyatının, ya da mal oluş fiyatının eksiksiz belirtildiği, satıcının elde ettiği kârı, müşteriye tam olarak bildirildiği satıştır. Ebu Hanife’nin bu konudaki sözlerinin özeti şudur:

Bir kimse 10 liraya satın aldığı bir malı 20 liraya satar, sonra aynı malı tekrar 10 liraya alırsa bu mal ona bedavaya mal olmuş olur. Maliyeti sıfır olan bir malı murabahalı olarak %10, % 20 gibi bir kârla satmak mümkün olmaz. Sıfırın % 10’u, % 20’si de sıfırdır. Bu sebeple Ebû Hanife, böyle bir olayda murabahalı satış yapılamayacağını söyler. “Çünkü murabahalı satışta kâr, alış fiyatının belli bir oranıdır.” (Ebu Bekr b. Mes’ud el-Kâsânî, Bedâiu’s-sanai’ fi tertibi’ş-şerai’, c.V, s. 221)

Buna karşılık Ebû Yusuf ve Muhammed der ki, biz, ilk alım satımı dikkate almayız. Madem bu kişi bu malı tekrar 10 liraya satın almıştır, öyleyse murabaha oranı bu 10 lira üzerinden hesap edilir. (Bedâi’, c. V,s. 224)

Dolayısıyla Ebû Hanife’nin murabahanın gerçekleşmeyeceği yolundaki görüşünü, kâr haddi ile karıştırmak yanlıştır. Yoksa bu kişi bu malı murabahalı olarak değil de serbest pazarlık usulüyle, yani malın alış fiyatını veya maliyetini söylemeden tekrar 20 liraya satsa Ebu Hanife’ye göre bunun bir mahzuru yoktur.

Alım-satımda bir kâr haddi var mıdır?

Alım satımda kâr haddi olmaz. Nebimiz fiyatların serbest rekabet ortamı içinde oluşmasına önem vermiş, bunlara engel olacak şeyleri yasaklamıştır.

Medine’de fiyatlar yükselmiş, halk Resulullah’tan “narh” koymasını istemişti. Narh, bir malın en çok kaça satılabileceğinin yetkili makam tarafından belirlenmesi demektir. Bu istek üzerine Resulullah şöyle demişti:

“Fiyatları belirleyen, daraltan, genişleten ve rızık veren yüce Allah’tır. Benim asıl istediğim, sizden birinizin kanı ve malı konusundaki bir haksızlıktan dolayı benden bir talebi olmadan Rabbime kavuşmaktır.” (Tirmizi, Büyû 73)

Bu sözüyle o, narh koymayı yasaklamıştır. Bazı fakihlerin narha fetvâ vermeleri tamamen zorunlu hallerle ilgilidir. Ama bu fetvalar hem konan yasağa aykırı hem de uzun vadede halkın zararına sebep olmaktadır. Çünkü narh konunca piyasaya daha az mal gelir. Kıtlık ve karaborsa yüz gösterir. Bolluk ve ucuzluk ancak serbest piyasa ile sağlanabilir.

Vade farkı caiz midir?

Bir malı peşin fiyatına nispetle farklı bir fiyat ile vadeli olarak satmak caizdir. Bu konuda mezhepler arasında bir ihtilaf yoktur.

Birçokları böyle bir muamelede faiz tahakkuk ettiğini zannetmektedirler. Hâlbuki burada paranın malla değişimi söz konusudur. İslam hukukuna göre böyle bir muamelede faiz meydana gelmez. Mesela bir malı peşin 1.000 liradan ve veresiye 2.000 liradan almak veya satmak caizdir. Peşin ile veresiye arasındaki fark faiz değildir. (Kemaleddin b. Hümam, Fethü’l-Kadîr,V/218, Bulak 1316.)

Veresiye alışverişlerde akit yapılırken satışa konu olan mal, ödenecek fiyat ve ödeme zamanı belli olmalıdır. Bu üç şart yerine geldikten sonra peşin ve veresiye fiyatların farklı olması önemli değildir. (Şemsüddin es-Serahsî, el-Mebsût, XIII/8, Bab’ül-büyû’il-faside, Şafiî mezhebinden Tuhfet’ül-Muhtâc bi Şerhi’l-Minhâc, II/37, Bab’ül-Büyû’il-Menhiyyi anha vemâ yetbeuha.)

Bununla ilgili görüntülü cevaplarımız için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/taksitli-alisverislerdeki-vade-farki-faiz-midir-degil-midir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bir-malin-vadeli-fiyati-pesin-fiyatina-gore-farkli-olabilir-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/dinimize-gore-bir-malin-pesin-fiyati-ile-vadeli-fiyati-farkli-olabilir-mi.html

Peşin ve veresiye fiyatlar farklı olabilir mi?

Malların peşin ve veresiye fiyatları birbirinden farklı olabilir. Müşteriyi aldatmamak ve onun piyasayı bilmemesinden istifade etmemek şartıyla piyasa şartlarına göre, malların peşin veya veresiye satış fiyatını serbestçe tespit edebilirsiniz.

Konu hakkında geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/alim-satim-ile-faizin-farkini-net-bir-sekilde-izah-eder-misiniz.html

Ahirette kimler dünyada bir gün ya da daha az kaldığını zannedecek?

Mu’minun suresinin 101. ayetinden surenin sonuna kadar, kıyamet günü sûra üflendikten sonra yaşanacaklar anlatılmıştır. 103. ayetten itibaren tartısı hafif gelen kâfirlerin başlarına gelenler anlatılırken onların Allah’ın ayetleri karşısında yalana sarıldıkları (103. ayet), mü’minlerle alay ettikleri (109-110. ayetler) belirtilmiş ve sonra onlara dünyada ne kadar süre kaldıkları sorulmuş, onlar da bir gün veya daha az bir süre kaldıklarını söylemişlerdir. (112-114. ayetler).

Görüldüğü gibi burada kendilerine sorulanlar cennete girenler değil; cehenneme girenlerdir.

Kur’an-ı Kerim’de buna benzer birkaç ayet daha bulunmaktadır ve hepsinde dünyada ne kadar kaldıkları sorulan veya kendileri ne kadar az bir süre kaldıklarını söyleyenler hep cehennemlik olan kâfirlerdir. İlgili ayet numaraları aşağıdadır.  

Yunus, 10/45; İsra, 17/49-52; Tâhâ, 20/102-104; Rum, 30/55-57; Ahkâf, 46/35; Nâziât, 79/42-46